Esasında bu sorunuzun muhatabı erkekler gibi görünse de, bu durumun kadınlarda da yaşandığını görmekteyiz.
Yani bu durum, cinsiyetten ziyade, bir 'birikim' , 'ürün'.
Erken yaşantımızda bakım verenimizle olan ilişkimizden tutun, içinde büyüdüğümüz çevre, kişilik özelliklerimiz ve hatta kalıtımımıza kadar, bu durumu etkileyen faktörler bulunmakta.
Fakat dinamik olarak yorumlayacak olursam, bunun 'gerçeklerle' yüzleşmekten çekinildiği için olduğunu düşünüyorum.
Çünkü, hali hazırda 'var olunduğunu' hissettiren bir ilişkinin bitişi ile yüzleşmek, herkesin üstesinden gelmeyi tercih edeceği bir durum olmayabiliyor.
Bu hissi yarım bırakmamak adına, hemen başka bir kaynak aranmasının ve bulunmasının sebebi buradan gelmekte.
Halbuki, bu duygu ile bir kere baş edilse, uzun vadede kalıcı olarak bir başka nesneye ihtiyaç duyulmadan kişi hayatına devam edebilecek.
Bir başkası, ancak kendisi tercih ederse hayatına girebilecek.
Bu yüzden, ayrılık sonrası yasın yaşanması gerektiğini düşünmekteyim.
Süresi ve şiddeti kişiden kişiye değişmekle birlikte, okunan bir roman rafta yerine kaldırılmalı ki, bir diğerine geçildiğinde, o romanı anlayabilip yaşayabilelim.
Sevgiler